26.4.11

Kurtadam...

Bir dağın tepesinde tek başına, dolunaya hüzünlü bir şekilde sahipsiz şarkısını söylerken gördüm onu.
Kuyruğu soğuk gecede yankılanırken, rüzgâr bir arkadaş olarak katıldı hiçliğine.
Arayış içinde, meraklı, heyecanlı ama neyin peşinde?
Parlak siyah tüylerini, altın sarısı keskin gözlerini gördüm, şarkısı gecenin içinde yavaş yavaş çözülürken.
Dokunmak istedim çekici karanlığına, dişlerini gösterdi bana.
Korktum, ama durmak istemedim, bir adım daha attım.
Gözleri gözlerime bakarken, dolunay, spotu kendi üzerinden bize çevirerek sahnemizi aydınlattı.
Ne istediğimi çok iyi biliyordum. Dudaklarımı aralayıp, içimi bir kırbaç gibi akıtarak sessizliğe, söyledim. Peki, o hazır mıydı?
“Durma, dönüştür beni…”

16.4.11

Doğruluk mu, cesaret mi?..

Ne gariptir şu yaptığımız her şeyin doğru veya yanlış olarak sınırlandırılması. İnsan kendini paralar bir sonuca ulaşmak için, sonra çıkar oradan biri “Yanlış bu!” der. Ne demek yanlış? Kime göre? Hangi kıstasa göre yanlış? Senin yanlışın benim doğrumdur belki, nereden bilebilirsin ki.

Ben dayanamıyorum emeklerimizin o iki küçük kalıba sığdırılmaya çalışılmasına. Hani gelmiş burada bir matematik probleminin sonucundan bahsetmiyorum zaten. Benim tercihlerim, davranışlarım söz konusu. Toplumun doğrusuna yanlışına göre hareket edelim derken kendimizi kısıtlamak dışında hiçbir şey yapmıyoruz ki. Ben özgür olmak istiyorum. O an canım ne isterse onu yapmak istiyorum, düşünmeden, etrafı umursamadan. “Bu davranışımın sonucunda insanlar ne derler, acaba nasıl görünür dışarıdan?” cümlesi aklımdan geçmeden hareket etmek istiyorum. Çok şey istiyorum onu da biliyorum.

Topluma kabul edilmek için küçük yaştan itibaren öğretilir bize ne yapmanın uygun olup olmayacağı. Hep bir uyum için kısıtlamalar getirilir. Bu, anne babanın suçu değildir çünkü onlara da öyle öğretilmiştir. Daha da temele dayalıdır bu problem. “Bir arada yaşamanın getirdiği kurallar bunlar” diyerek geçiştirilmiştir hep sorgulamalar. Peki, sorarım size, biz toplum olarak kime göre doğru yanlış ayrımı yapıyoruz? Benim kendi doğrularım olamaz mı? İlla belli kalıplara mı oturtmam lazım seçimlerimi? İstediğim gibi, kendi doğru-yanlışımla yaşayamaz mıyım?

“doğru” ve “yanlış” ne kadar limitli kelimeler bunlar. Bu kelimeler sonuçtan korkup kaçmaya çalışan insanların oluşturduğu aptal kalıplar sadece. Bence doğru ve yanlış yoktur. Bence yaptığımız seçimlerin neticeleri vardır. Her hareketimiz bir önceki sonuca bağlı olarak devam eder. Bu seçimler-neticeler silsilesine de hayat denir. Ben hayatımı etrafımdaki insanların düşüncelerine değil, kendi seçimlerimin sonuçlarına katlanarak ya da sevinerek yaşamak istiyorum.

Şişe çevirmecede bana geldi sıra. “Doğruluk mu cesaret mi?” sorusuna göğsümü gere gere cesaret diyorum şimdi. Haydi hayırlısı…

8.4.11

Bahar havası...

Güneş yüzüme vuruyor. Bütün benliğimi gözler önüne sererken, korkayım mı yoksa rahatlayayım mı bilemiyorum...
Çimlere oturuyorum. Güven duygusu arayışı içinde sırtımı bir ağaca yaslıyorum. Arkama yaslandığımda günlerdir dönen başım duruluyor, kendi dengemi buluyorum.
Doğayla bütün olmamı sağlayan rüzgâr burnumdan izinsizce giriyor bedenime, ciğerlerimde gezip, bahar havasıyla dolduruyor küçük bedenimi.
Saçlarım bahar kokuyor. Kendimi yenilenmiş hissediyorum. Doğa bana yardım ediyorken, korkusuz ve güçlü hissediyorum kendimi.
Oh, bahar iyi ki geldin!