28.1.11

Benim Kokolojim...

Eğlenceli gelmiştir kokoloji bana hep. Bende kendi sorumu yaratayım dedim kendimce. İnşallah doğru yorumlayıp, hoşunuza gidecek bir kıvama sokmuşumdur insan analizlerimi.

SORU: Hayatta her zaman karşı karşıya kaldığınız seçimlerden birine bakıyorsunuz yine. Bir tarafta sonucunun kötü olacağına inandığınız bir seçenek, diğer tarafta ise daha önce seçtiğiniz ve sonucunda kötü şeyler tecrübe ettiğiniz bir seçenek. Aşağıdakilerden hangisini yapardınız?

1 Daha önce seçtiğim yolu seçip, önceden yaptığım şeylerin aynısını yapardım.
2 Daha önce seçtiğim yolu seçip, farklı bir tutumla, yaşayacağım şeyleri kötüden iyiye çevirmeye çalışırdım.
3 Sonucunun kötü olacağına inansam da, daha önce seçmediğim yolu seçerdim.

Seçtiğiniz şıkkın tahmini sebepleri;

1 Daha önce seçtiğim yolu seçip, önceden yaptığım şeylerin aynısını yapardım: Hayattan hiçbir beklentiniz yok. Monoton, sıkıcı ve olağan şekilde geçiyor günleriniz. Bunun acınası bir şey olmasına rağmen siz azimle günlerinizi boş geçirip psikolojinizi bozuyorsunuz. Yakında depresyona gireceksiniz haberiniz olsun. Size bunları söylemem hiçbir şey değiştirmiyor çünkü siz her zamanki boş kafayla okuyorsunuz bu yazıyı. Umarım ki ana fikri anlamışsınızdır. Neyse…

2 Daha önce seçtiğim yolu seçip, farklı bir tutumla, yaşayacağım şeyleri kötüden iyiye çevirmeye çalışırdım: Girişimcilik ve çekingenlik. İkisinden de eşit şekilde bulunmakta sizde. Çok fazla yeniliğe açık değilsiniz ama yine de elinizde değiştirme olanağı olan küçük şeyleri değiştirme çabası içerisindesiniz. Sürprizleri sevmiyorsunuz. Çünkü bu cevabı seçerek, her şeyi daha önceden bildiğiniz yolu seçtiğinizi gösterdiniz. Karşınıza çıkacak şeylere hazırlıklı olmak istiyorsunuz. Bunda bir sakınca yok ama hazırlıksız yakalanırsanız neler yapacağınızı bir düşünmekte fayda var…

3 Sonucunun kötü olacağına inansam da, daha önce seçmediğim yolu seçerdim: Daha önce seçmediğim yolu seçerdim diyerek büyük bir cesaret örneği gösterdiniz. Karşınıza ne çıkarsa çıksın hazırlıklısınız. Sonucunda kötü bir şey olacağından şüphelenseniz de, korkusuz ve emin adımlarla hedefinize doğru ilerliyorsunuz. Yeni şeyleri denemekten rahatsız olmuyorsunuz. Biraz maymun iştahlı olabilirsiniz gibi geldi bana (küçük bir ihtimal olsa da). Hayatınızı monoton bir şekilde yaşamıyorsunuz. Kendinize yeni heyecanlar bulmayı biliyorsunuz.

Sen yukarıdakilerden hangisini seçerdin diye sorsanız, ona cevabım çok basit.
4 Hiçbirini seçmezdim.
Hepsi olanak olarak kalsın diye…

24.1.11

Köre kırmızıyı anlatmak...

-Geçerdim karşısına eline çok sıcak bir şey verirdim. Hissettiği acıyla anlatırdım kırmızıyı ona.
-Sinirlendirirdim onu. Avazı çıktığı kadar bağırmasını sağlardım, öfkenin doruk noktasıyla anlatırdım kırmızıyı.
-Çok utandığı bir anısını tekrar yaşatırdım ona, öyle bir şey yoksa da utandırırdım onu, utanç kırmızısını tadardı.
-Bir annenin ya da babanın iyi geceler öpücüğüyle anlatırdım ona sıcaklık kırmızısını.
-Bitmek bilmeyen bir iştah, arzu olarak anlatırdım tutku kırmızısını.
-Bir kâğıt kesiğinin bıraktığı o ani şok etkisiyle anlatırdım.
-Sevdiği insanın sesini duyduğu andaki o çocuksu heyecanla ve hissettiği aşkla anlatırdım kırmızıyı.
-Bir senfoni dinletirdim ona, kemanın insanın içini yakan sesini dinletirdim, kırmızının coşkusunu anlardı.
-Buz gibi suya girerken yaşadığı o adrenalin patlamasıyla anlatırdım.
-Satenin yumuşaklığıyla anlatırdım.
-Bir boşluğa düşerken ki korkuyla anlatırdım.
-İnsanoğluna her zaman çekici gelen yasaklarla anlatırdım.
-İnsan kanının, yaşam kaynağının rengi ona kırmızının gücünü anlatırdı.


İtiraf ediyorum en zor renktir kırmızı. İnsanın yaşamdaki en belirgin ve iz bırakan tecrübeleridir kırmızı. Ne kadar karmaşık ve farklı bir renktir. Tutku, acı, öfke, aşk, heyecan, güç, belirsizlik, şok, sıcaklık, utanç… Anlatmak zordur tamam, yaşamak daha da zordur kırmızıyı. Ben böyle anlatırdım işte.He, ama tek bir cümle ile anlatmak zorunda olsam bir stetoskop alırdım, takardım kulağına ve ona kalp atışlarının kırmızı olduğunu söylerdim…

20.1.11

Efsanevi Monolog...

Guy Ritchie’nin şaheserlerinden biri olan Rocknrolla’dan bir sahne. Filmi izlerken, durdurup geri alıp tekrar tekrar izlediğim sahne. Muhteşem yazılmış bir monolog. Bu monologu ne kadar doğru yorumluyorum bilmiyorum ama Johnny karakterinin anı yaşamayı seçmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Doğru ve güvenli olan şey umurunda değil ve yapmak istediğini, istediği şekilde, istediği zaman yapan bir karakter sunulmuş bize. Bu efsane sahneyi gece gece izleyip düşüncelere dalıyorum yine. Umursamazlığına hasta olduğum bu karakterin, muhteşem konuşmasından sonra arkadaşından bir sigara yakmak için ateş istemesiyle, farkındalığına ve “anın tadını çıkarma”ya olan bağımlılığına hayran kalıyorum...

Düşünce tarzı şu: ya anlık bir zevki seçeceksin ve kendini en sonunda ulaşacağın acıyla cezalandıracaksın ya da o an acıyı kabul edeceksin ve sonrasında mutluluğa, zevke varacaksın. İkisi de doğru seçim. Her iki seçenekte de biri diğerinin sonucu olacak ve biz bu ikisini de yaşamakla yükümlüyüz. Tek yapabileceğimiz şey hangi sırayla yaşamak istediğimizi seçmek…
Video izlemek için tıklayın!!!

Johnny Quid: You see that pack of Virginia killing sticks on the end of the piano?
(piyanonun ucundaki virginia tütünü sigaraları görüyor musun?)
Pete: Yes.
(evet)
Johnny Quid: All you need to know about life is retained in those four walls. You will notice that one of your personalities is seduced by the illusions of grandeur the gold packet of king size with a regal insignia, an attractive implication towards grandeur and wealth, the subtle suggestion that cigarettes are indeed your royal and loyal friends, and that, Pete, is a lie.Your other personality is trying to draw your attention to the flip side of the discussion, written in boring bold black and white, it's a statement that these neat little soldiers of death and in fact trying to kill you and that, Pete, is the truth.
(hayat hakkında bilmen gereken her şey bu dört duvar arasında muhafaza edilmiştir. Kişiliklerinden birinin, büyüklük yanılsaması tarafından ayartıldığını hissedeceksin. Üzerinde kraliyet nişanı olan altın paketli uzun sigara. Cazibe ve servetin çekici bir dolaylı anlatımı. Sigaranın aslında senin asil ve sadık arkadaşların olduğuna dair kurnazca bir öneri. ve bu pete, bir yalan. diğer kişiliğin senin dikkatini tartışmanın diğer yönüne çekmeye çalışıyor. Sıkıcı, kalın, siyah beyaz harflerle yazılmış olan ve ölümün bu mazbut, minik askerlerinin, aslında seni öldürmek istedikleri ifadesi bulunur. Ve bu pete, gerçektir.)

Oh, beauty is a beguiling call to death and i'm addicted to the sweet pitch of its siren. That that starts sweet ends bitter, and that which starts bitter ends sweet. That is why you and i love the drugs.
(güzellik ölümün aldatıcı bir çağrısıdır ve ben de onun o çığlığının tatlı perdesinin bağımlısıyım. Tatlı başlayan şeyler acıyla bitermiş ve acı başlayan şeyler tatlılıkla bitermiş. İşte sen de, ben de uyuşturucuları bu yüzden seviyoruz.)

15.1.11

Dudak ısırtan kombinasyon...



Muhteşem bir filmin muhteşem bir şarkıyla birleşmesinden ortaya çıkan duygu seli ve Leon saplantısı bir tek bende mi var yoksa benim gibi bir çok insan varmı diye merak ediyorum. Bu film çok net ilk beşte benim için. Muhteşem oyunculuk ve konu, en sonunda Sting'in de işe el atmasıyla yeme de yanında yat kıvamına gelmiş bulunmakta bence. Kusursuz filme kusursuz müzik. Emeğe saygı diyerek ve "SPOILER" uyarımı da yaparak bu video yu paylaşmak istedim.

14.1.11

Herşeye bedel...

“Saati umursamaksızın kapısına giderim ve o kapı bana açılacaktır bilirim. Gecenin bir yarısı ararım ve o telefon hep açılacaktır bilirim. Canım yandığında, sıkıldığımda her daim konuşabilirim onunla. Asla yargılamaz beni, sırf başından gideyim diye avutup “boş ver” demez hiç. Gerçekleri söyler ama gerçekler onun ağzından çıktığında hiç canımı yakmaz, bilirim doğruyu söyler, benim iyiliğimi ister hep. Hatalarımı kabul eder. Düzeltmem için yardım eder.

Koca bir ağaçtır benim için o. İstediğimde gidip gövdesine yaslanırım, gölgesinde saklanırım. Kollarıyla sarar beni, korur. Bazen ben onun bir dalını kırarım bazen o çizer tenimi. İnsanlar içinde birbirimizi överiz, yalnızken birbirimize söveriz bazen. Ama dönüp dolaşıp yine birbirimize kalırız. Herkes gider biz hep kalırız. Asla sıkılmayız birbirimizden, küskünlüğümüz 5 dakika sürer. Ben onu avucumun içi gibi bilirim, o da beni. Aynıyızdır çünkü biz. Yargılamayız birbirimizi asla.

Bizim konuşmamız için kelimelere gerek olmaz. Bakışlar her zaman yeter, zaten her zaman aynı şeyi düşünür yaparız. Kimse anlamaz bizi kolay kolay birbirimizden başka. Yaptığımız esprilere saatlerce güleriz, insanlar bize garip bakmaya başlar neye gülüyor bunlar diye. Birbirimizi eğlendirmek için küçük küçük sürprizlerle uğraşıp, küçük oyunlar yapıp güne güzel başlarız bu heyecanlarla. Üzüntümüz de beraberdir. Onun acısında benim gözümden yaş akar. Heyecanında benim midem bulanır, stresinde ben sinirlenirim onla birlikte hep. Kötülüklerin, yalnızlıkların en derinlerinde birbirimize sarılıp “bunu da atlatacağız, birbirimize sahibiz” diyip güçleniriz beraber.”

Eğer bunları söyleyebileceğiniz birine sahipseniz ne mutlu size. Ben sahibim bu can dostuma,kardeşime, kanıma. Her şeye bedeldir bu... Ne mutlu bana,asla yalnız olmayacağımı biliyorum...

10.1.11

Gece gece iyi gider...



şu olaya da yeni girişeyim dedim. aklıma estikçe hoşuma giden paylaştığım anda bana birçok şey ifade eden şarkıları arada paylaşmak. yatakta kapkaranlık odada yatıp bu şarkıyı kulaklıkla son sesle dinlemek huzur veriyor bana. "müzik ruhun gıdasıdır" klişesini an itibariyle tecrübelerimle onaylıyorum. neyse bugün de doyduk. iyi oldu.

iyi geceler herkese...

5.1.11

"Pollyanna"cılık

Seviyorum küçük şeylerle bile mutlu olabilen biri olmayı. En ufak şeylerle bile hemen “Pollyanna” olarak bakabiliyorum hayata. “Bunu yapmak çok mu önemli bir şey?” diye sorabilirsiniz, evet bence çok önemli. Çünkü bir insanın başına her gün “ne kadar güzel, ne kadar mutlu oldum” tepkisini verebileceği bir olay gelmiyor. En azından kendi adıma ve etrafımda gördüğüm birçok insan adına böyle bir sonuca varabiliyorum. Fakat “Neden hep benim başıma geliyor bunlar” diyebileceğimiz yüzlerce sebep bulabiliriz şikayet etmek için.

Ben mızmız olan tarafı seçmiyorum, seçmeyeceğim de. Benim de agresif ve gıcık olduğum günler olmuyor mu? Oluyor tabi ki. Kolay yoldur mutsuz olmayı seçmek. Bana da çekici geliyor kolay yolu seçmek bazen. Ama günün sonunda yatağa yattığında “berbat bir gündü” demek var bir de huzurlu bir şekilde uykuya dalmak var. Şuan aşırı “şeker kız Candy” göründüğümün farkındayım. Öyle değilim aslında, o kadar olmayı da düşünmüyorum. Anlatmaya çalıştığım şey sadece mutlu olmak istiyorsam bir sebep buluyorum. Yediğim bir yemeğin tadını çıkarıyorum, izlediğim bir filmden ya da dinlediğim bir şarkıdan keyif alıyorum. Banyoya girdiğimde yüzüme çarpan sıcacık su beni mutlu ediyor. Bu örneklerim saçma sapan gelebilir çoğu insana. Herkes benim gibi olmalı ya da olacakta demiyorum zaten. Ama bu kadar küçük şeylerden bile zevk alabiliyor insan demeye çalışıyorum.

İyidir mutlu olup etrafı da mutlu edebilmek. Aileni, arkadaşlarını, senin için önemli olan insanları kısacık bile olsa güldürebiliyorsan, güzeldir yaşamak o zaman…